"Peyk nedir, kimdir? Biz hayattan bir anlam arayan insanları müziği ile etrafına toplayan bir uydu mu? Kendi buldukları anlamı bizlere iletmeyi misyon edinmiş asker elçiler mi? Belki ikisi de aynı anlam zaten ya da dedikleri gibi bunların hiçbiri. Sadece hikaye anlatan bir grup adam. Açıkçası “biz onları dinleyerek büyüdük” diyen insanları kıskanıyorum. Çünkü bizim bu efsane grubu keşfetmemiz epey geç oldu. Ama öyle bir adı, namı var ki hep bilirdik farklı bir yerde olduklarını. Kaliteli insanlar onlara hayrandı. Yani büsbütün yabancı değildik hatta anlattıkları öyle tanıdıktı ki. En baştan tüm şarkıları dinlemek, dinledikçe tamamlanmış hissetmek eski bir dosta kavuşmak gibiydi. Saatlerce söylesinler çalsınlar istedik. Günlerce aylarca dinledik. Kulak verdik hikayelerine, kelimelerine yüreğimizi açtık. Ruhumuzu kaptırdık bu piç ritimlere.
Onları anlatmak için oturduğumda bu deryanın neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Üstelik kazıdıkça ortaya çıkan üretimlere daha da hayran oluyorum. Zaten hayatın içinden yazılmış onlarca şarkı var. Sonra bir bakıyorsun kısa filmler çıkıyor karşına sanatın film haline dalıp gidiyorsun. Lansman konserinden kesitler izliyorsun sonra; görsel sanatlar, dans, resim ne ararsan var sahnede. Üstelik farklı olmak için değil gerçekten hayal ettikleri bu olduğu için yapıyorlar. Ve sonra bir tiyatro sahnesinde karşımıza çıkıveriyorlar. Bir kadın hikayesini anlatıyorlar sana. Duymamak mümkün olmuyor onların tüm mecralardan yankılanan bu gür sesini. Piyasaya inat zamansız şarkıları ile var oluyorlar.
Müziğinin türünü, kategorisini, teknik yanını değil hissettiklerimi yazmak istiyorum Peyk hakkında. Zaten onlar da herhangi bir kategoriye girme telaşında değiller. “Bağımsızlık” tanımlıyor Peyk’i daha çok. Tam olarak bir bağımsızlık “kafamıza göre” anlamıyla. Piyasanın tüm kurallarından, genel geçer kabullerinden bağımsız işler yapıyorlar. Ve bence gerçekten isteyen insan bir şekilde buluyor işte. Her yol Roma’ya çıkmaz ama iyi müzik dinleme derdinde olan herkesin yolu Peyk’ e çıkıyor kesinlikle.
İlk hangi şarkıyı dinleyerek Peyk evrenine girdiğimi hatırlamıyorum ama “Denizdeyim” sarsmıştı beni ilk. Hala ne zaman dinlesem içimi derinden sızlatır. Siyah beyaz bir fotoğraf canlanmış da yüreğime akmış gibi hissediyorum. Halbuki “Fotomuz yok, paramız yok” diyor şarkıda. Hepimizin unutamadığı ama bir fotoğrafı bile olmayan mutlu anılarımızı hatırlatıyor. Galiba hüznü buradan geliyor. Şarkıların bende yarattığı hissiyatı anlatmaya kalksam sayfalar yetmez. Üstelik “uzun bir yazı olmamalı zaten kimse okumuyor” kararı ile başlamışken. Peki Peyk hiç “zaten dinleyen yok” diye yazmış mıdır şarkılarını? Neyse ben yine de daha okunası yazmalıyım çünkü peyk olmak istiyorum ben de. Haber vermek istiyorum tüm güzel insanlara bu şarkıların varlığını bir elçi sorumluluğu ve ciddiyetiyle.
Ey güzelin, iyinin kalitenin peşindeki insanlar Peyk dinleyin, dinlettirin. Çünkü otuz yıldır aynı dürüstlükle zamanın ötesinde bir derdi haykırıyor bu adamlar.
Henüz 2007’de “Neyse Para Pul/herkes ona kul” diyerek paraya karşı tavırlarını çiziyorlar. Katlanmak zorunda olduğumuz bu “Suluşaka” hayatı anlatmaya başlıyorlar bize. Her ne kadar aynı şarkıda “Düşünme Kaybolursun” deseler de tüm dertleri hayata dair düşündürmek üzerine. Zaten yıllar sonra “kaybolmam lazım” ile tamamlanıyor düşündürmenin yolculuğu. Kapıyı çekip gitse de herkes biz biliyoruz yalnızlığın ganimet olduğunu ve kazanmanın da kaybetmenin de anlamsızlığını. Asansörlerin bile insanlardan bezdiği, makinelerin yorgun olduğu modern zamanlarda şehirlerden kaçmak isterken boş odalarda sakladığımız şey çünkü yalnızlığımız.
İnsanız çünkü biz de biraz duygulansak, biraz yaralansak hatalar yapar kendimize söveriz. İşte bu piç alemde Peyk bize piç şarkılar söyleyerek “içimizdeki iz”i bulmamızı sağlar. Biz aynaya bakmaya korkarken “kalk” der ayağa. Hepimiz aynı şekilde deliriyoruz bu toplumda “Sizi bizi yok ki” der Don Kafa’da. Öyle ya
“Kim
sana bunu yap diyo
kim köşeleri kap diyo
Kim
büyük adam ol diyo
Bu fikir manyağın tekininin.”
Bu sözleri en benim diyen kişisel gelişim kitabından okuyamazsın. Hoş zaten o kitaplardır sana zaten büyük adam olmalısın diyen. Televizyonlardır, reklamlardır, mahallendeki teyzeler, amcalardır. Birilerinin üzerine basarak büyük adam olur köşeleri kaparsın. Bunu yaptıkça başarılısın, saygıya değersin. İşte tüm bu baskılar seni sobelemeye çalışırken yanındadır İrfan Alış’ın sesi. Aldırma der bu fikir zaten manyağın tekinin. Gamsız Öküz olma sen. Kasabının bıçağını yalama. Roma’ya çıkmayan yolları ararsın bu sayede sürüye katılmak yerine. Kendi yolunu çizme cesareti verir. Seni halk değil de kalabalık olarak görenlere karşı uyarmayı da ihmal etmez. “Adalet yok bunu bil!”Ama tüm karanlıklara karşı var olan umudu da saklı tutar daima.
“Şiir var, şair var
kitaplar
yazılıyor
kimseden
korkmadan
bizi
kaldırın
kaldırın
bizi
Anlatın
yine olup biteni
Karabasanda
n, bu kof kabustan
uyanmalı
uyanmalı!”
2014 yılında “Teslim Olma” ile karşımızda Peyk. “Bizim derdimiz bugünün kaydını tutup bu kaydı geleceğe haber vermek” diyen grup ülkenin geçtiği o hareketli günlerin albümünü yapıyor aslında. Çünkü o dönemde “Yürüyor sokak/Yanıyor sokak” Dimdik durmaktan kırılıyor pek çok insanın beli. Yasaklardan korkmayan insanlar teslim olmamak için dayanıyor. Karanlık zamana bir ışık yakmak için verilen mücadele yine müziğin zamansızlığı ile tarihin kaydına alınıyor. Özgür olmanın suç olduğu, insanların kurulan tiyatronun bir figüranı olduğu bir dönem çünkü bu. Dünya berbat bir yer olsa da kendi yolumuzu yaptıkça yakalayabiliriz anlık mutluluğu. İşte tüm bunları dinler, anlar, okuruz Peyk’ten.
“Köleler ve kilitler” üzerine bir paragraf değil bir roman yazılmalı. Keşke anlattıkları yalan olsaydı… Cani sulara gömülen onlarca insanın yası keşke hiç tutulmak zorunda olmasaydı. Keşke merhameti olsaydı biraz insanların… Keşke üretilmeseydi hiç kilitler… Keşke hiç var olmasaydı kölelik.. Keşke insan insana bunu etmeseydi de biz hiç bilmek zorunda olmasaydık bu şarkıyı. Üstüne ne çok insan daha yitip gitti ve bizler devam ettik hayatlarımıza. Keyfimizi kaçırmasın diye görmezden geldik bazı haberleri. Aşağıya kaydırıverdik ekranı. Bu kadar kolaydı. Peyk ise yine olması gerekeni yaparak bu acının unutulmayacak türküsünü yazdı. Çünkü unutulmamalı! İnsan olmak için insan kalabilmek için bu şarkıyı dinleyip gücümüz yettiğince o kilitleri kırmalı. Çünkü kaptan korkar isyandan fırtınalardan bile fazla!
Derdimizi, yerimizi, dengemizi bulmaya geldik nihayetinde bu dünyaya. Yine Peyk dost oldu bize “Derdini Bul” ile dünya bağrımıza vurup dururken. Düşünüp duruyoruz anlam neymiş diye ama finale geldiğimizde elimizde kalan “kocaman süslü bir sıfır” Böyle söyleyince çok karamsar olsa da Peyk’in kendine has ritimleri ile senin yüzlerce insanlar birlikte söylendiğinde daha katlanılır oluyor.
“Duyan var mı” diye sorduğunda yalnız olmadığını hissediyorsun. “Kaybolmam lazım” ile kendi iç hesaplaşmaların ile ruhunun derinliklerinde kayboluyorsun.
Ruhu kör, yüreği sağır binlerce insanın içinde gerçeği inkar etmeyen, gördüğüne suskun kalmayan, para ile satın alınamayanların şarkılarını söyledi Peyk. Hamiyet’lerin hikayesini anlattı. Toplumun içinde yaşayıp toplumdan dışlanan asi çocukları anlattı. Bu yüzden çok sevdik biz onları. Dinlemeye doyamadık şarkılarını. Ve kendi hikayelerini de en güzel onlar anlattı “Peyk” şarkısı ile. Yani aslında bizim hikayemizi. Yollarda ağaçların bile olduğu, özlediğimiz o anları. Peyk’i dinlerken gözlerimizi kapatıp bir an nerede olduğumuzu unutuyor var olmak istediğimiz güzel anılara dalıp gidiyoruz.
“Müzik başlı başına bir devrimdir.” Diyor İrfan Alış bir röportajında. Peyk sayesinde dinleyen her insan kendi devrimini gerçekleştiriyor aslında. En nihayetinde sulu bir şaka hayat ve var olduğumuz için katlanmak zorundayız. Sevgili Peyk bu oyunu daha katlanır kıldığınız için teşekkürler. Biz bu piç alemde sizin zamansız şarkılarınızla direnmeye devam edeceğiz! İsyan etmeye! Çünkü kaptan korkar isyandan fırtınalardan bile fazla… Teslim olma!