24 Ağustos 2015 Pazartesi

Barış Manço-Yayınlanmış Röportajlarından Bir Derleme







İnsanlık tarihine yön veren sadece savaşlar, anlaşmalar, sınırlar, gündemde yerini alan olaylar değildir. Hatta aslında bunların hiç biri değildir. İnsanlık tüm bunların yanında yaşadığı, gördüğü, ruhuna ve bedenine etki eden her şeyden etkilenerek, böylelikle bir kültür yaratarak kendisi yaratır tarihini. Kendi elleriyle yazar kaderini.  Yönetimler her dönemden daha çok bugün halkların tepkilerine duruşlarına ve taleplerine uygun hareket etmek durumundadır. Hal böyleyken biz asla dünyada ülkemizde olan bitene oturduğumuz yerden bakıp “ben ne yapabilirim ki”  duyarsızlığını gösteremeyiz. İnsanlar her zaman kendi içlerinde oluşturdukları kültür, ahlak ve değerlerle ayakta kalmış ve bu halk kitlesinin yönlendirmesiyle tarih sahnesindeki kısa-uzun dönemli, savaşcı-barışçıl, barbar-medeni olarak sınıflanabilecek yeri elde etmiştir. Bu açıdan baktığımızda saygıyı ve değeri hak eden kişiler büyük zafer kazanmış komutanlardan çok o coğrafyada yetişen düşünür, şair, yazar, sanatçılardır. İnsanların fikrilerine kültürlerine doğrudan etki eden hatta yıllar ötesine bakan görüş ve deyişleri ile sanat hem yerel hem evrensel bir misyona sahiptir. Yerelliği; kendi kültürünü yüceltmek, insanına halkına yol göstermekten evrenselliği ise dünyanın ortak uygarlığını yükseltmek adına bir tuğla koymuş olmaktan kaynaklanır.



Barış Manço bu yüce misyonun farkında ve kendinden önceki büyük isimleri çok iyi şekilde tanıyan ve bilen ülkemizin sahip olduğu en güzel değerlerin başında gelir. Tüm hayatını iyiliği, güzellikleri yaymak ve bunu en güzel yöntemlerinden biri olan müzikle insanlara derdini anlatmaya adamıştı. Bazı insanlar vardır alanı görevi ne olursa olsun onları büyük, usta, üstat vs gibi nitelemelerle anmamızdaki neden onların ruhlarının yüceliği ve bize bunu her soluklarında her adımlarında yansıtma çabalarının karşılığıdır. Bu isimler dünyaya armağan edilmiş en kıymetli hediyelerdir. İnsanlığı umudu geleceğe dair düşlerimizi ayakta tutan bu kimselerin bize vermeye çalıştığı her şeyi duymaya, dinlemeye, okumaya,anlamaya ve  hayatlarımızda tatbik etmeye muhtacız. Kimi şiir, kimi resim-heykel, kimi kitaplarla yaparken bunu Barış Manço müziği seçmiş. Bir Yunus Emre sadeliğiyle imalara, kapalı anlatımlara gerek duymadan doğrudan söylemiştir istediğini. Tüm şarkılarında görürüz bunu. Belki de bu yüzden bu kadar benimsemiştir halk onu. Kendi dilinden kendi içtenliğindendir Barış Mançon’nun dili. 7’ den 77’ye aynı sözcüklerle seslenebilmiştir.
Burada sayfalarca Barış Manço’nun büyüklüğünden söz etmeye çalışacak halimiz de haddimiz de yok. Bu güzel insanları en güzel yine kendi deyişlerinin anlattığını düşünüyoruz.  O yüzden onların ağzından yüreğinden çıkmış her söz önemli ve ders dolu bizim için. Şarkıları, söyleşileri, konuşmaları bulabildiğimiz tüm kaynaklardan onlara dair tüm alıntılar. Tam bu nedenle biz de “Barış Manço’yu anlamak” derken onu tam olarak okumaktan, her mecrada bize anlatmak istediklerini incelemek ve gerektiği gibi hayatımıza aktarmaktan bahsediyoruz. Bu amaçla burada yıllar içinde Barış Manço ile yapılmış olan söyleşi ve röportajlardan (kaynak belirterek) bir derleme hazırladık.






Her şeyden önce kimdir Barış Manço diye merak edenler için  Baki Günay’la 1998 yılında yaptığı röportajından şu cevabı alıyoruz kendisinden;

“Üç cümleyle özetleyecek olursanız Barış Manço kimdir?

Özetleyemem ama gerekirse, Barış Manço şarkı söyler, ikincisi çocuk programı yapar, üçüncüsü dünyayı gezer.

Peki Barış Manço neden şarkı söyler?

Ben bu düşüncelerimi bu dünyaya aktarmak için geldiğime inanıyorum. Bu düşünceler bazen müzik eşliğinde daha güzel, daha şirin, daha hoş algılanıyor. Onun için bana verilen bu nimeti kullandım. Ben her şeyi gayet iyi anlattığımı düşünüyorum.

Yine aynı röportajında kendini tarif ettiği nitelikleri içindeki çocuk programı yapmasındaki amacı da şu şekilde dile getiriyor üstat;

Benim tüm söyleşilerimde söylediğim bir şey var: Kimse dünyaya sebepsiz gelmiyor. Yaradan bizi belli işleri yapsın diye göndermiş dünyaya benim inancım bu. Dolayısıyla çocuklara hizmet etmek de benim görevlerim arasında bunun kararı verilmiş zaten

Çocuklar söz konusu olunca bir söylenecek birkaç sözü daha var elbet;

Benim içimdeki çocuk hiç büyümüyor zaten hep birlikteyiz onunla. Allahtan ayrılmıyoruz kendimin büyümediğini hissettiğim için çocuklarla hep birlikteyim. 



İyi ki büyümedi içindeki çocuk Barış Abi, iyi ki şarkılarınla o müthiş enerjinle bizim içimizdeki çocuklara da seslendin yıllar ötesinden. Sahi Baki Günay da merak ediyor olacak ki bunu Barış Manço’nun müziğindeki gençliğin, enerjinin sırrını öğrenmek istiyor.

"Müziğinizdeki gençlik iksiri nedir?"

Beni bir şey ayakta tutuyor: Bana yukarıdan enerji geliyor. O enerjinin de nereden nereden geldiği biliniyor. Gerçi işte o gücü gönderen, benim hala ayakta kalmamı istiyor

Peki çok zor mu onun gibi pek çok alana hakim, kültürlü, araştırmacı bireyler olmak? Bu noktada da ders gibi bir cevap geliyor;

Tek konuya kilitlenen insanlardan hoşlanmıyorum ben. İnsanın çok daha geniş bir dünyası olmalı.

Gelelim Barış Manço tanımlamasındaki üçüncü madde olan Dünyayı gezme meselesine;

"Ekvator’dan kutuplara, 5 kıtada 140 değişik yörede 800.000 km’ye yakın yol katettiniz. Neyi arıyordunuz?" 
Yani benim derdim dünyayı gezmek falan değil. Öyle bir kaygım yok. Kimse evinin sıcak rahatlığı varken, öyle kutuplara, ekvatora gidip dolaşmaz. Ben insanlar arsında iletişim köprüsü kurmanın yaşamımdaki görev olduğuna inanıyorum



Barış Manço şarkılarıyla, söylemleriyle 7’den 77’ye, Japondan Afrikalıya herkese hitap edebilmiş hepsiyle gönülden bir iletişim kurabilmişti. Bunu nasıl sağladığı ise aynı röportajda yer alan şu satırlarda gizli;

Ben bu dünyaya müzik yapmak için gelmişim. Bu özelliğim var ve ben bunu kullanıyorum. Gösterdiğimiz tatlı dil sayesinde kolayca insanlara ulaşabiliyorum. Afrika’daki bir kabileye gitmiştim ilk hareketim gülümsemekti, insan gülen bir hayvandır. Diğer canlı türleri gülemiyorlar ama insan gülebiliyor. Hayvanlar da ağlıyorlar ama gülemiyorlar, ben gülüyorum. Allahın bize verdiği en büyük özellik gülmektir. Ben gülüyorsam insanlara yaklaşabiliyorum




Onu tarihimizdeki büyük isimlerden biri yapan en önemli özelliklerinden biri tevazusu elbette. Bunu en somut haliyle aşağıdaki soruya verdiği cevaptan anlayabiliyoruz;

"Mevlana kendini, bir ayağı hak üzerinde sabit, öbür ayağı bütün dünyayı dolaşan bir pergele benzetiyordu. Çağdaş bir Evliya Çelebi ve Yunus Emre olarak ayağınızı hangi noktada sabit tutuyorsunuz?" 

Estağfurullah; sorunu kabul ediyorum ama cevabımı böyle yayınlarsan sevinirim. Bana böyle sorular sormayın; beni çok büyük kişilerle karşılaştırıyorsunuz. Estağfurullah deyip diğer soruya geçiyoruz. Allah razı olsun diyorum. Bu isimler çok büyük isimler. Onlarla aynı coğrafyayı aynı kültürü ve kimliği paylaşmak zaten benim için ayrı bir onur. Ha ileride benim torunlarımın torunu benim büyük bir dedem varmış, çok da sağlam bir adammış derse onun gururu bana yeter.

Ve tabiî ki onun şarkılarının temel kaygılarından biri Türkçe. Sanırım şarkılarında en çok deyim ve atasözünü kullanan sanatçı Barış Manço.  Bu deyişlerle birlikte Adeta unutlamaya yüz tutan Anadolu kültürünü, ahlakını da anlatmaya çalışıyor herkese. Özellikle dil konusundaki hassasiyetini ise şu sözlerinden anlayabiliriz rahatlıkla;

Türkçe’nin konuşulduğu bütün coğrafyada çok rahat algılandığı için her coğrafyadan bir parça bulabiliyorsunuz. Bunu söyleyebiliriz: Parçalarında Türk’ün tarihinde nefes aldığı her coğrafyada bir parça bulabilirsiniz. Bu benim genlerimde var. Ellibeş yıllık yaşamımın büyük bir bölümünü yabancı ülkelerde konuşarak ve yaşayarak geçirdim.Ona rağmen hala kendi dilimden, kendi dinimden ve halkımdan kopamadım.
Bizim oturup kendimize sormamız lazım. Sen bu toprakların sana verdiği kültürü dilin ve dinin ne olursa olsun.reddedecek misin, reddetmeyecek misin ?



1998 yılında yapılan röportajda gündeme gelen şu sorunun ve cevabını 2015 Türkiye’sinde çok farklı olduğunu kim iddia edebilir ki?

"Şu anda gündemdeki popçular Türkiye’nin koşullarını ne kadar yansıtıyor?"

Türkiye’de spor neyse müzik de odur.Türkiye’yi idare edenler ne kalitedeyse, müzik de odur. Türkiye’nin bakkalı ne kadar namusluysa, pop da odur.
Bu imparatorluğu biz yapan değişik unsurların birbirine saygısından kaynaklanan bir ortamdan geliyorum ben
Bu ülkede garip bir paradigma var. Bilmeden konuşuyor insanlar. İslami tarihimizi bilmiyoruz. Hala kalkıp kendi toplumumuzu ona buna göre ölçüyorlar

Ömrü boyunca olduğu gibi vefatından sonra da hakkıyla onun milletimize verdiği emeklerin karşılığını ödeyemedik ona. Layık olduğu şekilde ağırlayamadık kocaman yürekli uzun saçlı adamı bu koca dünyada. Onun beklediği tek şey ise sadece bizler tarafından bilinmek anlaşılmaktı;

"Leo Pold Şövalyesi nişanı başta olmak üzere ikiyüzü aşkın ödülün sahibi olarak insana verilebilecek en büyük ödülün ne olduğunu düşünüyorsunuz?"

Zor bir soru. Daha doğrusu cevabı var ama herhalde bir insanın ödülü yaşamında verilmiyor. Sonuçta insanın bıraktığı mezar taşında ne yazdığı önemli. Ben bir şey beklemiyorum ha şöyle bir beklentim var: Ortaya bir şeyler koyuyorsam bunların ileriki kuşaklar tarafından bilinmesini istiyorum




Röportajın sahibi fark ettiğimiz suçumuzu anlamış ve bunun telafisinin yolunu aramışçasına soruyor Barış Manço’ya;

"Gelecek kuşakların sizi nasıl anmasını istersiniz?" 

Ben kendimi gelecek kuşaklara anlatamayacağıma göre belgeler kalacak. Bak şimdi Dede Efendi’yi biliyoruz, tanıyoruz. Ama Dede Efendi’nin babası kimdi bilmiyoruz. Ölen ölüyor, ama kafamızda yaşıyorsa o zaman sağdır dedelerimiz.
 



Gerçek sanatçı nasıl olmalıdır? Sorusunun tüm dünyaya karşı kanlı canlı örneği olan Barış Manço Hey Dergisinde 1976 yılında yayınlanan bir röportajında topluma karşı görevini şu şekilde tanımlamıştır;

Müziğimi doktrinler üstü, ideolojiler üstü tutmak çabasındayım. Kendi müziğimi, “Bu da Türk müziklerinden biridir” diye Batılılara sevdirmeye çalışıyorum. Şayet bu bir görevse, benim görevim budur. 




1999 yılında Mehmet Gündem’in Siz bir radikal misiniz?  Sorusuna cevabı hayatının da iki sözcüklük özetidir aslında;

Hayır ben bir Barış Çelebiyim. 

Barıştan bahsetmişken aynı röportajdan Barış konusunda şu sözlere de kulak verelim. Başlığımızın “Barışı anlamak” olduğunu da hatırlayarak;

 Dünya bir türlü savaştan kurtulup barışa kavuşamadı; ama ben kendimle, toplumla, tabiatla ve tarihle devamlı barışık yaşadım

Allah, her insanı birtakım kabiliyet ve donanımlarla dünyaya gönderir. Bana da çok şükür ki 'barış arama' ve 'barışık kalma' kabiliyeti vermiş.

Kendimle barışığım, ama bunun bir sebebi de gerektiği yerlerde kendimle çatışmaya girebilecek cesareti taşımamdan kaynaklanıyor. Fakat tüm bunlar hayatın, varlığın ve varolmanın anlamını ararken karşımıza çıkıyor.

Hayatın anlamını aramak. Hepimizin özünde sahip olduğu nihai amacı böylece cümle arasında hatırlatıveriyor Barış Manço büyük bir ustalıkla. Ve tecrübeli gazeteci Mehmet Gündem de atlamıyor bu detayı ve merakla cevabını beklediğimiz soru geliyor peşinden; "Nedir hayatın anlamı?"

Her insanın bir misyonu vardır bu dünyada. İşte o misyonu kavramak ve o misyonu en güzel şekilde ortaya koymaktır hayatın anlamı.

Barış Mançonun misyonu neydi peki?

Barış ve sevgi. Çünkü sevgisiz barış ve barışsız da sevgi olmaz. Hayatım boyunca bunu, önce kendimde yaşamaya ve sonra da insanlara anlatmaya çalıştım. Bugüne kadar kimseyle değil sadece kendimle yarıştım.

Bu kubbede hoş bir seda bırakabilmek için çalışıyorum




Bir başka röportajında iletişim en güzel yolunu anlatırken “insan gülen bir varlıktır” diyen Barış Manço insan olmanın diğer niteliklerini de belirtmeden de duramıyor bize aynı cümlede verdiği büyük nasihatle;

İnsan aynı zamanda düşünen ve hisseden bir varlık. Sanıyorum düşünerek ve hissederek yaşamak gerekiyor 

Ve tarih. Anadolu kültürüyle tarihiyle en çok beslenen isimlerden biri olan Barış Manço’nun pek tabiî ki bu konuda da söyleyecek sözü var;

Bizim millet olarak tarihten gelen çok zengin bir mirasa konduğumuz kanaatindeyim. Bu noktada ben Barış Manço olarak mirasyedi olmak yerine, bugünün hayatına ve gelecek nesillerin hayatına pozitif etki yapabilecek eylemlerin peşinde olmayı seçtim

Bilen bilir çok hızlı ve düzgün konuşurdu Barış Abi, hayatı gibi çabuk ve seriydi sözcükleri de. Bu hıza işaret ediyor Mehmet Gündem. Bunun üzerine şu sözler dökülüyor ustanın dudaklarından;

Acelecilikten bahsettiniz, evet benim acelem var, çok fazla vaktim yok. Yapılacak çok iş var. Hızlı ve seri konuşurum, çünkü konuşmakla vakit kaybetmek yerine bir an önce o düşündüklerimi hayata geçirmek isterim. Hayat sürprizlerle dolu...

Muhattap Barış Manço olunca konu yine yıllar boyunca verdiği emeklerle bulunduğu noktada hakkettiği değeri görüp görmemesine geliyor. Mütevazilik yarışında bayrağı kimseye kaptırmayan sanatçımız yine bizi şaşırtmayan yanıtıyla hem büyüklüğünü hem bundan sonrası için bize düşen görevi anlatıyor en içten sözleriyle;

"Biz sizi tevazu ve içtenliğinizle tanıyoruz. Her sanatçı, toplumun kendisini baş tacı etmesini ister... "

Bir şartla bunu istemeye hakkı olur sanatçının; onun da toplumu baş tacı etmesi ve bunu en yalın haliyle göstermesi şartıyla. İyi niyetli, samimi ve içten bir insan olduğumu düşünüyorum. Bana ulaşmak, benimle konuşmak kolaydır. Sanata kırk yılımı verdim. Beni mahcup etmeyecek eserler ortaya koydum. İddialı olmadım; ama otuz yıl önce bestelediğim, söylediğim bir şarkı bugün hâlâ aynı coşkuyla dinleniyor. Sanatla başladım hayata ve sanatçı olarak bitirmek istiyorum. Siyaset aklımdan geçmiyor. Niye geçsin ki, ben şimdi iyi bir noktadayım. Konuştuğunda sözü dinlenen ve halkı tarafından oldukça sevilen biriyim. Aradığım şey geniş kitlelere seslenmek ve onlardan bir ses duymaktı. Bir usta olduğumu söyleyenler de oldu; ama ben buna ‘estağfirullah’ dedim. Hayatım boyunca da, ustayım, sanatçıyım gibi iddialarda bulunmayacağım. Benden sonra insanlar benim için böyle güzel şeyler konuşurlarsa, buna da çok memnun olacağımı itiraf etmeliyim. 



Kıymet bilmezliğimizi bizi incitmeyecek en naif anlatışla bize gösteren Barış Abi her cümlesi ders niteliğinde şu satırları ekliyor ayrıca açıklamalarına. Aynı zamanda dünyada kalıcı barışın ve huzurun anahtarını sunuyor tüm insanlara;

Bizler genel anlamda elimizdeki şeylerin kıymetini onu kaybettikten sonra anlıyoruz; ama iş işten geçiyor çoğu kere. İhtiraslarımız, hırslarımız insani değerlerimizin, insana yaraşır kabiliyetlerimizin önüne geçiyor. Hayatın ve dolayısıyla kendimizin fani olduğunu unutmazsak, elimde ne kadar olduğunu bilmediğimiz zamanı kendimizi gerçekleştirmeye ve eser ortaya koymaya ayırırız. Hayatın böyle kavranıldığı bir toplumda, bir ülkede, bir dünyada da sevgi ön plana çıkar. 

Peki Ölüm ne demektir Barış Çelebimize göre? Yanıt çok kısa,net ve tokat gibi;

Ölüm, yaşam denen rüyadan uyanmaktır.

Ve ölüme dair unutulmayacak vasiyet niteliğinde sözlerinden bazıları;

Yolculuk sürekli var ve sıramız gelince hepimiz yolcuyuz
Biz nasıl yaşamışsak ona göre eserler bırakmışızdır geriye
. İnsan ne zaman ölür biliyor musunuz? Fizik varlığınız itibarıyla bu dünyadan ayrılınca ölmüş olmazsınız. İsminiz ne zaman artık anılmıyorsa bu dünyada, o gün hem ölmüş hem de unutulmuş olursunuz.



Röportajın sonlarına  doğru bir yandan hayatının  genel bir değerlendirmesini yapıyor ve vurucu finaliyle şöyle sesleniyor Barış Manço hepimize;

Daha güzel imkanlar sunarak daha huzurlu bir dünya kuralım istiyorum çocuklar için
Taraf olduysam sadece ve sadece ‘insanın’ tarafında oldum. 7’den 77’ye bu ülkenin tüm insanlarına aynı gözle baktım ve hepsini sevdim. Dedim ya ben hep sizin şarkınızı söyledim. Biliyorum ki, sanatçıya sevginizi ne kadar çok hissettirirseniz, o zaman o sanatçı ortaya çok daha güzel eserler koyar. Çıkmaz sokağa girmeden gösterelim ve hiçbir insandan esirgemeyelim sevgilerimizi. Üç-beş günlük dünya hayatı değmiyor hiçbir kavgaya... 



1997 yılı. Micheal Kuyucu röportajından Barış Manço’nun kendi müzik tanımlamasını şöyle dinliyoruz;

"Barış Manço müziğini nasıl tanımlıyor?" 

Benim yaptığım müzik gerçek anlamda pop müziği değil, hiçbir zaman pop müziği yapmadım, daha çok etnik özellikleri olan bir rock müziği yaptık biz, zaten bugün acısından dönüp bakarsan o, otuz beş kırk seneye bugün ayakta kalanlar hep etnik kökenli müzik yaptıkları için ayakta kalmayı başarmışlardı. 

Benim her şarkımın bir hikayesi vardır.
Bir şeyler edinmek isteyen yaptıklarıma baksın onlar ortada

Barış Manço bundan 18 yıl önce içinde bulunduğu duygusal atmosfer sorulduğunda şu yanıtı veriyor röportöre;

Ben şimdi görevini yapan bir insanın sahip olduğu bir gurur içinde çok doğru bir yerde olduğumu hissediyorum. Birinci misyon insana sevgi vermektir, sevgiyi müzikle, şarkı ile verebilirsin, birinci görevin sevgiyi insanlara ulaştırmaktır, bu ulaştığı sürece şarkılarını dinlemek, öğrenip söyleyebilmek için çalışır insanlar. Biliyor musun, ben bu şekilde benim şarkılarımı söylemek için Türkçe öğrenen Hollanda’lılar biliyorum, İsveç’liler tanıyorum, sonuçta önemli olan insanlara sevgiyi iletmek benim birinci görevim bu. Tabii ki bu da insanlara gönül yolu ile direk kalplerine ulaşmak biçiminde olmalıdır, işte benim esas misyonum bu... 



Yıl 1987 Seyfullah Türksoy Barış Abiyle yaptığı röportajında onu Barış Manço yapan şarkılarındaki gizemi şu soru ile bulmak istemiş ve Barış abi Türk kültürüne olan sıkı bağlılığını bir kez daha ifade etme imkanını böylece yeniden bulmuştu;

"Barış Bey, şarkılarınızda hep bizden bir şeyler var. Bizi, bizim değerlerimizi anlatıyorsunuz. Kendi motiflerimizi işliyorsunuz. Böyle bir yolu seçmenizin sebebi nedir?"

Bu soruyu, daha önce çeşitli gazetelerden ve dergilerden gelerek 10-15 defa sordular. Hepsine de aynı cevabı verdim: Ben, benim. Ve benim olanı anlatacağım. Bunun için de kendimle, kendi kültürümle ilgili şeyler söyleyeceğim. Çünkü ben İngiliz değilim, Alman değilim, Fransız değilim. Tabii bir şeyler anlatırken, karşıdaki insanlara da faydalı olacak bir şeylerin anlatılması gerektiğine inanıyorum. 


Tarih bilincine ilişkin ders niteliğinde bu açıklamaları da yine aynı röportajda geçmektedir, biz gençlere de bilinçli olarak tarih öğrenme ve bu gözlükle geleceğe bakma sorumluğunu verir Barış Manço;

Şuna inandım ki, geçmişi bilmezseniz geleceği anlayamazsınız. Veya yarına hazır olamazsınız. Bugünü ise hiç anlayamazsınız. Geçmişi bilmek gerekir görüşündeyim. Benim parolam şudur: Eskiyi bil, bugünü yaşa, yarına hazır ol… 



Aramızdan ayrılmasına henüz 12 yıl varken bile şarklarının onlarca yıl sonraya kalıp değil birkaç milyon on milyonları etkileyeceğini bilmiyor gibidir. Vadeye itirazımız yok Barış Abi ama sen zaten daha önce söylediğin gibi adın anılmadığı ana kadar-ki bu sonsuza dek sürecek hep bizimle yaşayacaksın. Ve biz hep senin şarkılarından bir şeyler almaya çalışacağız;

Biraz daha yaşamayı isterim. Çünkü yarım kalan bir yığın işim var. En azından yazdığım şarkılarla birkaç milyon insana bir şeyler verebilirim. Tabi vade gelmişse yapacak bir şey yok.


Mehmet Gündemin “Bu bir veda sohbeti olsaydı nasıl seslenmek istediniz bize?” sorusuna kendi şarkısıyla şöyle yanıt veriyor Barış Manço. Kim bilebilirdi ki aynı yıl içinde ona veda ettiğimizde milyonlarca insanın da ona bu dizelerle hoşça kal diyeceğini? Unutmadık be Barış Abi, Unutamadık seni…


Dün yine yapayalnız
Dolaştım yollarda
Yağmurlarda ıslanan
Bomboş sokaklarda

Unutmak kolay demiştin
Alışırsın demiştin
Öyleyse sen unut beni
Yeter ki benden isteme
Gözlerimde yaş, kalbimde sızı, unutmadım seni...
Unutamadım, unutamadım ne olur anla beni...







Kaynaklar






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder