İnsanlık tarihine yön veren sadece savaşlar,
anlaşmalar, sınırlar, gündemde yerini alan olaylar değildir. Hatta aslında
bunların hiç biri değildir. İnsanlık tüm bunların yanında yaşadığı, gördüğü,
ruhuna ve bedenine etki eden her şeyden etkilenerek, böylelikle bir kültür
yaratarak kendisi yaratır tarihini. Kendi elleriyle yazar kaderini. Yönetimler her dönemden daha çok bugün
halkların tepkilerine duruşlarına ve taleplerine uygun hareket etmek
durumundadır. Hal böyleyken biz asla dünyada ülkemizde olan bitene oturduğumuz
yerden bakıp “ben ne yapabilirim ki”
duyarsızlığını gösteremeyiz. İnsanlar her zaman kendi içlerinde
oluşturdukları kültür, ahlak ve değerlerle ayakta kalmış ve bu halk kitlesinin
yönlendirmesiyle tarih sahnesindeki kısa-uzun dönemli, savaşcı-barışçıl,
barbar-medeni olarak sınıflanabilecek yeri elde etmiştir. Bu açıdan
baktığımızda saygıyı ve değeri hak eden kişiler büyük zafer kazanmış
komutanlardan çok o coğrafyada yetişen düşünür, şair, yazar, sanatçılardır.
İnsanların fikrilerine kültürlerine doğrudan etki eden hatta yıllar ötesine
bakan görüş ve deyişleri ile sanat hem yerel hem evrensel bir misyona sahiptir.
Yerelliği; kendi kültürünü yüceltmek, insanına halkına yol göstermekten
evrenselliği ise dünyanın ortak uygarlığını yükseltmek adına bir tuğla koymuş
olmaktan kaynaklanır.