Fikret Kızılok; kaderinde bu ülkenin kültür ve müzik tarihinde bir kilometre taşı olmak olan ve bunu hakkıyla son nefesine kadar yerine getiren bir büyük müzik adamı.
Sadece yüreğimize dokunan romantik tonlu şarkılarıyla mı tanıyoruz onu? Fikret Kızılok'un 54 yıllık yaşamı "Bu kalp seni unutur mu?", "Gönül" gibi şaheserlerle özetlenebilir mi? Ne inanılmaz bir şey ki popüler diyebileceğimiz yine de kalitesi ve dokusuyla Türk müzik tarihinde efsane olmuş bu muhteşem eserlerin dahi onu anlatmaya yetmiyor. Çünkü araştırdıkça, dinledikçe onun çok daha fazlası olduğunu ve belki de sadece son yıllardaki eleştirel tavrı sebebiyle hep bir adım geriye atıldığı gerçeğini anlıyoruz. Bu yüzden sadece tabiri caizse etliye sütlüye karışmayan aşk şarkıları ile hatırlıyoruz onu. Bunlar az bir şey mi? Elbette değil fakat nispeten kısa hayatını dolu dolu geçirmiş, her döneminde büyük isimlerle yan yana olmuş ve Türk tarihine yer etmiş bu güzel insanı böyle dar bir çerçeveye sığdırmak da haksızlık olmalı.
Aramızdan ayrılışının 13. yıldönümünde gelin birlikte anlamaya, okumaya dinlemeye çalışalım Fikret Kızılok'u. Resmi biyografiye göre 1946 doğumlu sanatçı. Ve her gerçek sanatçının hayatında karşılaştığımız gibi Fikret Kızılok'un da müzikle okul yıllarında tanıştığını görüyoruz. Yine benzer biçimde o dönemlerde kurulan gruplar, dünyayı kasıp kavuran Beatles müziği ve bunun etkileri, dönemin ünlü yarışmalarında yer alış ve kazanılan altın mikrofon ödülü. İlerleyen yıllarda ise gerçekte yapmak istediğinin farkına varma ve bir nevi öze dönüş süreci. Ve o noktada işte Fikret Kızılok'u kendisi yapan uzun maratonun başlangıcı.
Bir Anadolu gezisinde Aşık Veysel ile tanışması hem onun hem Türk müziği için dönüm noktası diyebiliriz. Anadolunun son dönem ozanlarından Aşık Veysel'i bize ilk tanıtan, anlatan Fikret Kızılok oluyor belkide. Ve böylece kendi tarzını da buluyor ve bu hikaye onun gerçek yükselişini başlatıyor. Ustam dediği Aşık Veysel'den hayatı, bu toprakların gücünü, Anadolu kültürünü öğrenirken kafasında da batı müziği alt yapısıyla bu kültürü ifade etmenin yollarını keşfediyor. Kendi elindeki gitar, Aşık Veysel'in bağlaması ve bu coğrafyanın duyguları bir araya gelince bir tarih çıkıyor ortaya. Meşhur olmak için yapılmayan ama insanların ihtiyaç duyduğu şey olduğu için ünlenen parçalar dökülüyor Fikret Kızılok'un sazından sözünden. Olanca sadeliği ve saflığıyla. Zamanın batı özenti ve taklidine inat bu toprakların sesinin aslında ne kadar güzel olduğunu ispatlıyor adeta büyük bir başarıyla. Tüketimin yavaş yavaş insanları sarmaya başladığı, batıdaki tüm gelişmelerin kültürel elemeye tabi tutulmaksızın modernlik diye sahiplenildiği zamanda Aşık Veysel gibi bir bilgenin öğütlerini bu insanlara taşımıştı Fikret Kızılok "yeter gayri yumma gözün kör gibi" diyerek. Ve sonrasında bu tonda bir çok eserler dinlenir olmuştu. Burada bugüne kıyasla o yıllarda gerçek müziğin gelişmesine imkan tanıyan ortamların bulunmasının önemini de belirtmek gerek.
Fikret Kızılok uzun yıllar özümüzde olan sesleri, sözleri gitarıyla, sazıyla o günün şehir insanına ulaştırmayı başarmıştı. Aynı dönem Barış Manço'nun Cem Karaca'nın da Türk müzik devrimini başlattığı zamandı. Ve öyle bir dönem ki listelerde Fikret Kızılok ve Barış Manço şarkıları yarışıyor. Aşık Veysel buluşması öncesinde bu ikilinin birlikte bir süre çalışmış olması da kayda değer bir bilgi. Aşık Veysel'in 1973 yılında vefatının ardından uzun bir sessizliğe bürünüyor Fikret Kızılok ve bir süre okulunu okuduğu dişçilik mesleğini yapıyor. Fakat zamanla o da anlamış olmalı ki onun kaderi ağızlardaki değil müzikteki çürük dişleri çekip çıkarmak, yerine sağlam temeller atmaktı.
Bu yeni başlangıç sayesinde efsanemiz müzik tarihimizde olması gereken yolda gitarının içten gelen akustik tonlarıyla ilerlemeye devam etmiştir. 1980 yılı ve arkasından yaşananlar sade vatandaşlar için olduğundan daha çok sanatçılar için hatırlaması acı anılar ve etkilere sebep olmuştu. Zaten hiç bir gerçek sanatçı ülkesinde olan bitene seyirci kalamazdı. Bu dönem ülkenin kültürel atmosferini de yerle bir etmişti. Gerçek aydınlara ve sanatçılara ise tam da böyle bir ortamda ihtiyaç duyuluyordu. Müzikleriyle, sözleriyle, yaptıklarıyla insanlara yol gösterecek olanlar onlardı. İşte bu dönemlerin ardından Fikret Kızılok'u o yumuşak sesiyle nispeten sakin ve dingin şarkılarla buluyoruz. "Zaman zaman" klasiği de bu zamanda dünyaya geliyor hayatlarımızda uzun süre yer almak üzere.
Ve Çekirdek Sanat Evi projesi. Deniz kokan şarkılar... Bu kez yine bir büyük usta Bülent Ortaçgil'le devam eden birliktelik. Küçük bir mekanda istedikleri müziği özgürce yapmak gayesiyle oluşturulan bu sanat evi kimlere kapısını açmamış ki? Erkan Oğur'dan Yeni Türkü'ye dönemin ünlü üstadlarına ev sahipliği yapmış. Bülent Ortaçgil'in deyişiyle küçük bir dinleyici kitlesine sahip olup iyi işler yapan güzel insanların bir araya geldiği güzide bir ortam. Bu sanat evinden "düşleri" "zamanı" "güneşin aynası"na yansıyan insan hikayelerini anlatan onlarca şarkı doğmuş. Biz dinleyiciler için sonu gelmesin yıllarca dinleriz tadındaki bu birliktelik belki müzik belki fikir uyuşmazlıkları sebebiyle sonlanıyor. Bundan sonra Fikret Kızılok'un düzene karşı daha politik, daha sert eleştirilere yer verdiği döneme tanık oluyoruz. İşte onu biz gençlerin gözünde yokluğa sürükleyen de bu dönem sanırım. Bilmediğimiz Fikret Kızılok.
Onu sadece romantik bir kaç şarkının yaratıcısı zannettiğimiz yanlış algının kaynağı. Çünkü bu noktadan sonra yönetici güçler için rahatsız edici olmaya başlıyor. oysa o hiç bir şeyden korkmadan cesurca yıllardır karşılaştığı sorunları, ülkenin halini yumuşatmaya çalışmadan, doğrudan muhattabına yönelip haykırıyor. Bugün kimsenin karşısına almaya dahi cesaret edemeyeceği dönemin iktidarlarına söylemek istediklerini bildiği dilden anlatıyor. Meşhur olmayı düşünmeyen, yaptığı müzik ve doğru işler dışında gelen şöhreti utanç nedeni sayan bir müzik adamının bu tavrı elbette şaşırtıcı değil. Ne var ki nasıl bu durumdan rahatsız olanlar onu yok saymayı görev edindilerse yıllardır onu seven ve takip eden insanlar da onun bu politik halini görmezden gelmeyi tercih ettiler. Fikret Kızılok'u efsane olarak kabul ederken onun bu yanı hep kenara atıldı. Bence bu 54 yıllık yaşamını müziğe adamış bir emekçiye yapılan büyük bir haksızlık. Sanatçının eleştirme özgürlüğünü yok sayıyor onu sadece göze hoş gelen tarafıyla kültleştirmeye çalışıyoruz. Bugün hala onun cesaretini gösteremeyip bize dayatılana razı geliyor, her şeyden şikayet ediyor ama sesimizi çıkaramıyorsak, aydınların yol göstericilik görevini yerine getirmemelerine sitem ediyorsak bunun suçlusu büyük ölçüde biziz.
Fikret Kızılok hayatının her anıyla gerçek bir sanatçı olarak tüm övgüler sonuna kadar hakediyor ve Türk müzik tarihinde efsane isimlerden biri olarak yerini alıyor. Aşık Veysel'e ses olarak özümüzü hatırlatışı, akustik tonlarıyla gönlümüze, iç dünyamıza ayna oluşu ve yanlış giden şeylere karşı en sert duruşuyla bir sanatçıda olması gereken tüm özellikleri ve ülkenin yakın tarihinin akışını yansıtıyor hayatıyla. Bu yüzden önemli onu okumak, bilmek anlamak.
Bir gün gelir dünya bize uymazsa
değiştirmek eğer elden gelmezse
ve şarkıları bize miras kalmışsa
yaşlı gözlerle ona dönüp Ama Fikret abi dersek eğer alacağımız cevabı biliyoruz. "böyle büyür insanlar, anlamak çare değil, zaman değirmenini durdurmak kolay değil.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder